Öğretmenler Günün Kutlu Olsun Babacığım


Ayakların titremesinin ne demek olduğunu o merdivenlerden çıkarken anlamıştım. Kalbin yerinden çıkacak gibi olması, tansiyonların çıkması veya düşmesi... Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsü, Final Sınavları sonuçlarına bakmak hiç bu kadar zor olmamıştı benim için... Son iki dersimden geçebilmiş miydim acaba?

İsim listesinde kendi ismimi bulduktan sonra parmağımı sağ tarafa kaydırırken ettiğim dua... Allahım inşallah geçmişimdir... Daha sonra hamd olsun, şükürler olsun diyerek, mutluluk gözyaşları, kimseye göstermeye çalışmadan ... Acaba doğru mu gördüm diye ikinci kez bakmak... Evet evet, sonunda mezun  oldum işte...  Koşar adımlarla iki kat aşağıya inmek ve kontürlü telefondan evi aramak. Müjdeyi vermek... Annecim altın bileziği taktım koluma.... Allah herkese böyle güzel sevinçler yaşatsın inşallah...

Benim zamanımda öyle KPSS sınavı falan yoktu, okuldan mezuniyet belgemizi aldık, İl Milli Eğitim Müdürlüğüne gerekli müracatları yaptık. Üç il seçme hakkı verildi, vatanın her tarafına, Türk Bayrağının dalgalandığı her yere giderim... Bir ay sonra aynı heyecanı bu sefer İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünde yaşadım. Çok şükür İstanbul ili çıkmıştı... Bu sefer aynı şekilde üç ilçe seçtik... Bir hafta sonra ise evime en yakın okulun çıktığını öğrenmem şükrüme şükür katmıştı... 

O ilk gün, okula gidip mesleğe başladığım ilk gün, okul idarecileri, öğretmen arkadaşlarım ve o heyecanım... Ve o ilk dersim... Unutulmamalı bunlar değil mi? O ilk dersimi hangi sınıfa vermiştim acaba? Karşımdaki ilk öğrencilerim kimdi acaba, neler anlatmıştım, nasıl geçmişti... Maalesef bu kadar yıldan sonra unutuyor insan... Her derse ilk dersim gibi giriyorum ben, ondan mıdır acaba???

Hani bazı anlar vardır, şöyle bir bakarsınız geçmişe, kocaman yıllara... Gözyaşlarım damlıyor şu anda klavyenin üstüne. Bunlar mutluluk gözyaşları mı, acı gözyaşları mı? Neden soruyorum ki kendime??? Tam on beş sene geçmiş, aynı okulda, aynı mahallede... Tüm öğretmen arkadaşlarım ve idarecilerim değişti artık. Çoğunu emekli ettik, kimileri başka okullara tayin oldular, kimilerini de görevleri esnasında toprağa verdik gözyaşlarıyla... Bu vesile ile canım öğretmen arkadaşlarıma tekrar rahmet, ailelerine baş sağlığı diliyorum, mekanları cennet olsun. Başka okullarda görev yapan arkadaşlarım, emekli olan arkadaşlarım, kendilerinden çok şey öğrendiğim, abi abla, kardeş olduğumuz öğretmenlerim benim, ve vatanın her köşesinde, Türk Bayrağının dalgalandığı her yerde büyük bir mücadele içerisinde olan öğretmen arkadaşlarım hepimizin öğretmenler günü kutlu olsun...

Anneciğim, Babacığım sizlerin de öğretmenler gününü kutlar, hürmet ve saygıyla, anlatamadığım, yazamadığım duygular ile ellerinizden öperim. Klavye üzerinde ıslanan parmaklarımı görüyorsunuz eminim... Duygularımı çok iyi anladığınıza eminim...

Evet, "Öğretmen bir Bahçıvandır" sevgili babacığım, bu sabahki yazınızı okuduğumda çok mutlu oldum, çok duygulandım.
 http://sabahattin-gencal.blogspot.com/2012/11/bir-emekli-ogretmenden-ogretmen-ogluna.html 
Hatta artık öğretmenler birer tezgahtar, pazarda limon, çorap satıcısı, taksi şöförü ve değişik meslek erbapları da olabiliyorlar, ama maalesef hesap uzmanlığını beceremiyorlar...

Maalesef eskiden sahip oldukları maddi manevi değerlere sahip değiller. Toplum içinde hem madden, hem manen mum gibi eriyip gidiyorlar....Kurda kuşa, çakala yem oluyorlar, namerde muhtaç oluyorlar... Büyük bir gerileme dönemindeler... Birilerinin dediği gibi yan gelip yatıp maaş alıyorlar...
Çok sert ve fütursuz demeçlerle hatta cezalarla yüzleşiyorlar... Yeri geliyor hor görülüyorlar, ikinci sınıf insan, üvey evlat muamelesi görüyorlar. Neler var neler, hep olmuştur tabi, şimdi de olacaktır ama bir şey söyleyeyim mi? Bilirsiniz hiç ilgilenmem bazı konularla ama içinde yaşadığım için çok iyi hissedebiliyorum bu geçen on beş sene zarfında dahi öğretmenler uçurumun kenarına iyice yaklaştılar...

Mr. Thomas ve Bayan Lee ile ilgili gözlemlerimi anlatmıştım size. Onların hangi şartlara sahip olduklarını, senelerdir Avrupa ve Dünya ile karşılaştırıldık ya...Tam yedi ülkede hangi okulu ziyaret ettiysek yok birbirlerinden farkları. Ayna tutamadık buradaki yetkililere suç bizde mi acaba... Paylaşmadık orada gördüklerimizi, konuştuklarımızı, okulunda evinde misafir olduğumuz yabancı öğretmenlerin çektikleri, yaşadıkları...
Onların problem ettikleri ve bizim problemlerimiz... Karşılaştırmalı Dil Bilgisi dersim geldi şimdi aklıma nedense. Boşuna 90 la geçmemişim bu dersten :) Uzatmama hiç gerek yok değil mi? Bu anlattıklarım benim elimde olan bir şey değil, olmayacak ta hiç zaten... Olamayacak... Birileri bir yerde bir şeyler yapıyor zaten...

Peki nasıl olacak babacığım? Nasıl geri gelecek kaybettiklerimiz? Nasıl yerine konacak elimizden uçup gidenler? Allah beterinden korusun elbette, olumsuza doğru freni boşalmış bir araba gibi hızla gidiyoruz... Hepsi bizim suçumuz...

Hepsi öğretmenlerin suçu... Dolmabahçe Sarayında kocaman salonlarda oturan öğretmenlerin suçu... Çankaya Köşklerinde 81 vilayetten gelen öğretmenlerin suçu... Çünkü öğretmen kalbi isyanı hiç içine almadı, çünkü öğretmen aklı ölene kadar bir şeyler öğretebilirim diye didindi durdu... Öğretmen gibi düşünüp, öğretmen gibi duygularıyla davrandı... Tüccar olamadı, ya da bir katil... Hani bazen şu Erzurum'daki okul müdürü aklıma gelmiyor değil... Adamın söylediklerinde doğruluk payı da yok değil hani... :))

Öğretmen ile ilgili binlerce söz, öğretmenler günü ile ilgili binlerce kutlama, etkinlik... Birisi de çıkıp halini hatırını sormadı ki öğretmenin. Hep sırtımız sıvazlandı... Günü birlik yüzümüze gülündü o kadar. En tepeden en tırnağa herkes mi anlaşmış gibi aynı davranabilir. Bu kadar mı önemsizleştirildi bu olay... Bu kadar mı en yakınların bile değersiz görür bu mesleği... Bu kadar mı ayağa düşer...

Öğretmen harici herkes konuşsun, onun adına kararlar verilsin, kanunlar çıkarılsın... Milli densin adına üstelik. Milli Eğitim değil artık baba, Milli Çöküş.... Maalesef Milli Çöküşümüz çoktandır başladı... Ben bile sadece on beş sene içinde bunları söyleyebiliyorsam... Siz ne kadar üzülüyorsunuz demek ki....

Gerçekleri Tarih yazar, tarihi de Galatasaray... Ben Trabzonspor'un yazmasını istiyorum... :)) Ormanda beyaz atıyla gezen prenslerin sayısı arttı... Tüccar zihniyet hakim oldu maalesef, hem verilmedi, hem borçlandırıldı... Düşünmek ne kelime, hele aklını kullanmak... Öğretmen koşuşturmacadan bir saniye boş kalamadı ki... Bırakmadılar, ne kendiyle baş başa bıraktılar, ne fırsat verdiler... Ezdikçe de eziyorlar... Bir dilim ekmek peşinde koşturuyorlar hala...

Birlik beraberlik olamadı, sendikalar suni gübrelerle beslendi, birbirine düşman edildi öğretmenler... Layık görülmedi hiç bir şeye... Sadece kırk yık köleniz oluruz dendi, kırk kuruş vermeyiz ama... Dedim ya birbirine düşürüldü... En önemlisi bu babacığım... Öğretmenin en büyük düşmanı öğretmen oldu... Başkaları da kolayca at koşturdu... Hem de orman içinde... Hem de beyaz at... 

Pes etmek nedir bilir misiniz babacığım? Hiç pes etmediniz değil mi? Öğrencilerinize de pes etmeyi öğretmediniz...Pes eden, iflas eden zamanımız öğretmenleri de öğretmiyor belki ama... Her halimizden belli olmuyor mu artık...

Çankaya Köşklerinde, Dolmabahçe Saraylarında, Valilik Konaklarında sırtımızı sıvazlayan eller... Çok az kaldı çok...Öğretmenler sizin ellerinizi kıramadı, kıramıyor belki... Ama emin olun çok az kaldı... Biz dayanamıyoruz yine öğretelim istiyoruz, öğretmenlikten vazgeçemiyoruz, uyarıyoruz... Oğlum Bak Git diyesimiz geliyor, pılını pırtını topla git.... Hemen git, şu an bırak git... Git de rahat etsin şu öğretetmenler, git de rahat eden öğretmenler sayesinde yeni bir nesil doğsun artık....

Alnımızda bilgilerden bir çelenk olsun, sonra mezarımıza çelenk koymuşsunuz ne fayda...

8-C unutma : Keşke kolumu kırsaydı Ahmet Hocam diyeceksiniz... Kol kırığı bir ayda geçer... Ama bir ömür boyu yaşayacaksınız....

Ağaçları budamanın zamanı geldi babacığım... Ayşe Tatile Çıkabilir...

Ahmet GENCAL
24 Kasım 2012 - İstanbul